Değerli hocam,
Acı haber ilk bana geldiğinde tüm sevdiklerinize duyurma sorumluluğumu yerine getirirken sizinle ilgili bir şey yazamadım. Çünkü sizi yanımızdan göndermek de istemedim. Bizim için çok zor sizi uğurlamak… Ama siz sevdiklerinizin yanına değerli eşiniz Mehmet Bey için söylediğiniz “Şiir gibi gitti” sözcüklerini size söyleyerek uğurlandınız…
Hem hizmet ve hem lisans ve lisansüstü eğitim amaçlı yürütülen çalışmalarda öncülük eden size bize bıraktığı bu mirasından dolayı çok teşekkür ederiz. Potansiyel gücü kullanmak için birlikteliğin sağlanması gerektiği düşünceniz bizim için ışık olmuştur. Değerli hocam, otoriter olmadan bir otorite, çok yönlü ve renkli bir kişilik olmuştur her zaman… Anlatmakla bitmez, gerektiğinde hepimize bir anne olarak Hocamız… Hocam aramızdan ayrılsanız da yine bizimle birlikte olacaksınız… Bu birliktelik öğrenciliğimizde başlayıp öğrencilerimizle devam edecek, bize bıraktığınız bu mirası biz de genç nesillere bırakacağız… Hep söylediğiniz “emekli olsam da gözüm arkada değil, sizler varsınız” sözünüzde olduğu gibi bu bayrak yarışını bizlere devrettiniz…Işıklar üzerinizde olsun, huzur içinde uyuyun…Hocamızın aramızdan fiziksel olarak ayrılışının yılında özlemle anıyoruz…
Bu sözlerden sonra çok değerli Prof. Dr. Gülten Özaltın Hocamızın Nebahat Hocamız için yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Nebahat hanıma bizim Oktay hanımımıza sevgimi ve saygımı sunmak adına bu yazıyı hazırlıyorum.
Onunla ilk karşılaşmam okula kayıt sırası 1962 senesidir, güler yüzü, rahatlatan tavrı ile karar vermeme yardımcı olmuştur ve psikiyatriyi seçmemde Sayın Zileli ile birlikte baş etkendir.
1966 senesinde Meliha Atalay, Saadet Ülker ve ben okulun ilk asistanları olduk. Her birimiz 45 saat çalışırdık. Benim psikiyatri derslerine katılmak için direnişlerimiz canlı tanığı Sayın Atalaydır, bunun sonucu okuldan ayrılmak zorunda kaldım ve bölüm 44 de sorumlu hemşire olarak çalışmaya başladım.
İşte bizim, ben halka diye tanımlayacağım Ayşe Özcan ve benim ilk iki halkanın mesleki beraberliği böylece başlamış oldu. Geçmişi nasıl şekillendirdiğimizi bilmeden bugünü yaşamamız ve yarınları kurmamız sağlıklı olmaz. Nebahat hanım bu ilk iki halka için tek şey yapmadı, çok şey yaptı. Bir ekole bir öğretiye bağlı olup onu izlememiz yerine, bizi özgür bıraktı ve önümüzdeki birçok engeli açtı. Öğrenmeye dinlemeye meraklı idi. İlk asistanı olarak ben, ardından Ayşe Özcan ve ardından Gülşen Terakye ilgi alanlarımız farklı olsa da hep uygulamadan beslenerek özgür biçimde yollarımızı bulduk, birbirimizi zenginleştirdik. Başlangıçta bir masanın çevresinde her hafta uygulama sorunları adı altında Nebahat Hanım ben ve Ayşe Özcan yıllar süren her biri çok değerli üçlü toplantılar gerçekleştirdik. Bizler arasında kim öğreten kim öğrenen karışırdı ve hiç sorun olmazdı. Eğer Ayşe Özcan ve sonradan aramıza katılan üçüncü halka Terakye’nin yardımları olmasa ne master ne doktora yapabilirdim. Ayşe Özcan bölüm 44 den çıkmazdı onu okuldan gelen değil, asil üye görürdü klinik. Terakye de Gölbaşı Ruh Sağlığı Merkezinden çıkmazdı öğrenmeye çok meraklı idi, hasta gruplarını izler yazılı hale getirirdi. Tabi ki sevgili öğrenciler hem öğrenir hem öğretirlerdi bizlere. Bu üç halkanın çabalarına 4. Halka Fatma Öz, psikiyatri kliniğinde olmayı seçerek bizzat Gölbaşı Ruh Sağlığı Merkezinde ve Bölüm 44 de aramıza eklendi.
Okulda da aynı şekilde ben derslere katılırdım. Bu teori/pratik birlikteliğinin motoru Nebahat hanımdı. Onunla olan mesleki beraberliğimiz bu dört halka için kısa süre içinde yıllarca kesintisiz sürecek bir dostluğa dönüştü.
Bu dört halkadan doğan halkalar (Selma, Besti) geometrik bir biçimde artmakta ve Türkiye Psikiyatri Hemşireliğinde diğer okullarla ve ekollerle birleşerek çok değerli bir mozayiği oluşturmaktalar. Dünya ile bütünleşme çabamız bağlantılarımız da izlenmeye değerdir. Tüm bunları Türkiye Psikiyatri Hemşireleri Derneği Başkanı Fatma Öz’ün röportaj yapma yeteneğine güvenerek sizlere iletebileceğimizi ve böylece Nebahat Hanımı da daha yakından tanıma fırsatı elde edeceğinizi dileyebilirim.
Onun hala yaptıklarıyla aramızda yaşadığına bir örnek vereceğim. Bizleri yemeğe götürürdü ve hediyeler alırdı, karşılık beklemezdi durumdan rahatsızlığımızı ilettiğimizde siz de öğrencilerinize aynısını yapın derdi. Yapıyoruz ve mutlulukla söyleyebilirim öğrencilerimiz de rahatsız olmuyorlar.
Aşık Veysel’in dediği gibi iki kapılı bir handan fani, bedeni güzel bir yürüyüşün sonunda bizleri terk etti. Bizler için yaptıkları ile şekillenmelerimize yardımları ile bir abla, bir anne gibi bizi saran kişiliği ile içimizde hep yaşayacak ve artan halkalarda izleri hep sürecek.
Işıklar içinde uyusun.”
Prof.Dr.Fatma Öz
Psikiyatri Hemşireleri Derneği Başkanı